YAPI KAYIT BELGESİ DÜZENLEME KOŞULLARI VE SİT ALANLARINDA YAPI KAYIT BELGESİ GEÇERLİLİK SORUNU

Bireyin temel hak ve özgürlükleri içerisinde öne çıkan haklardan biri de mülkiyet hakkıdır. İnsanlık tarihinde hak ve özgürlük alanında yaşanan gelişmeler ve iyileşmelerin geri planında mülkiyet hakkının korunması talebi temel itici güç olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan hakları alanında ilk önemli belge olarak kabul edilen Magna Carta uzlaşmasının temel düzenleme alanının kral tarafından konulan kontrolsüz vergilerin önlenmesi olduğu dikkate alındığında, 1215 yılının İngiltere’sinde ortaya çıkan insan hakları sorunun temel çerçevesi değilse bile, odak noktasının mülkiyet hakkının korunması olduğu görülecektir. Kamu otoritesine karşı hak ve özgürlük mücadelesi veren bireylerin öncelik noktasının mülkiyet hakkı olması, elbette ki mülkiyetin, ekonomik olanakların, temel ve hak ve özgürlüklerin varlıklarının anlamlı olmasında temel gereklilik olmasıyla doğrudan ilintilidir. İnsan onuruna yakışır bir yaşam sürmek isteyen bireylerin, mülkiyet hakkının korunmasını isteme, belli bir hukuki koruma sistemini tesis etme ya da tesis edilmesini isteme ve kamu otoritelerinin bu doğrultuda hareket etmesini bekleme mecburiyetleri vardır. Mülkiyet hakkının korunması, bu hakka saygı duyulması ve hukuka aykırı kısıtlamaların önüne geçilmesi noktasında bireylerin beklentilerini karşılayan bir hukuki düzenin kurulması hukuk devleti açısından vazgeçilmez bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.

Bireylerin mülkiyet haklarının korunması kapsamında, taşınmaz mülkiyet haklarının korunmasının ayrı bir önemi vardır. Zira taşınmaz mülkiyeti, çoğunlukla sağlıklı bir şekilde yaşama, yerleşme, barınma, maddi ve manevi varlığını geliştirme gibi temel hak ve özgürlüklerin kullanım ve ortaya çıkış alanı olarak özel bir öneme sahiptir. Bu önemden dolayı, taşınmaz mülkiyeti üzerinde etkili olan hukuki düzenlemeler ve uygulamalar yüksek bir duyarlılıkla karşılanmaktadır. Taşınmaz mülkiyetine sahip olma hakkının kullanılmasında birincil olarak karşımıza inşaat hakkının kullanılması çıkar. Taşınmaz mülkiyetinde çoğunlukla bir yapı-bina ya da bir binanın bölümü mülkiyet hakkının konusunu oluşturur. Arazi mülkiyeti olarak karşımıza çıkan taşınmaz mülkiyetinde de temel beklenti ya da bileşeni inşaat hakkının kullanılmasıdır. Taşınmaz mülkiyetinin hukuki korumadan yararlanması, İmar Kanunu ve ilgili diğer mevzuata göre yapılmış bir yapının-binanın varlığıyla mümkündür. İmar mevzuatına göre yapılmış yapılar-binalar hukuka uygun kabul edilir. 

Kanun koyucu, zaman zaman hukuka aykırı yapılara ilişkin kanuni düzenlemeler getirmek suretiyle hukuka aykırılıkları, hukuk düzleminde ortadan kaldırma yoluna gitmiştir. Yapılan düzenlemelerle, yapılarda var olan teknik gerekliliklere aykırılıklar ortadan kaldırılmadan, sadece hukuka aykırılıktan doğan yaptırımların önlenmesine yönelik olarak, taşınmaz maliklerine belli bir ödeme karşılığı hukuki sorunlardan kurtulma imkânı sunulmaktadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’na, 11.05.2018 tarih ve 7143 sayılı Kanunun 16.maddesiyle eklenen Geçici 16.madde düzenlemesiyle 31.12.2017 tarihinden önce yapılan hukuka aykırı yapılar hakkında Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmek suretiyle hukuka aykırılık yaptırımlarının uygulanmayacağı ve yapıların hukuku uygunluk kazanacağı öngörülmüştür.

Getirilen geçici yasal düzenleme, belli bir zaman diliminde başvurulması ve hukuka aykırı yapılaşma miktarına bağlı olarak belirlenen maddi bedel ödenmek suretiyle, ilgilinin beyanı esas alınarak Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesini hükme bağlamış olsa da bir kısım alanlarda var olan hukuka aykırı yapılar hakkında düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin hukuka uygunluğu konusunda tartışmalar yaşanmaktadır. Özellikle sit alanlarında var olan hukuka aykırı yapılaşmalar hakkında Yapı Kayıt Belgesi düzenlenip düzenlenmeyeceği, düzenlenmişse bu Belgelerin geçerli olup olmayacağı konusunda ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tartışmalar, taşınmaz mülkiyeti sahipleri arasında farklı uygulamaları konu alması nedeniyle 1982 Anayasasının ve AİHS’nin Mülkiyet Hakkına ilişkin hükümleriyle Kanun Önünde Eşitlik İlkesi başta olmak üzere, diğer düzenlemeleri açısından ciddi hukuka aykırılık sorunları barındırmaktadır.

Bu çalışmada, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi koşullarının kapsamı ve sit alanlarında uygulanma imkânı incelenmiştir.

I. YAPI KAYIT BELGESİNDE KAVRAMSAL BOYUT

Yapı Kayıt Belgesi, 3194 sayılı İmar Kanunu’na 7143 sayılı Kanunun 16.maddesiyle eklenen Geçici 16.madde düzenlemesiyle hukuk düzeninde tanımlanmış bulunan bir kavramdır.  Yapı Kayıt Belgesinin kavramsal boyutunda öncelikle yapı kavramının irdelenmesi gerekecektir.

A. YAPI KAVRAMININ KAPSAMI

Yapı Kayıt Belgesi düzenleme işleminin konusunu yapılar oluşturmaktadır. Kanun koyucu yapı kavramı içerisinde, hukuka aykırı yapı olarak tanımlanan yapıların hukuka uygunluğunu sağlamaya yönelik olarak, ilgili idareye işlem tesis etme yetkisi vermiştir.

1. Yapı Kavramı

Yapı kavramı, İmar Kanunu’nda tanımlanmıştır. 3194 sayılı Kanunun Tanımlar başlığını taşıyan 5.maddesinde yer alan düzenlemeye göre yapı; Karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesisler olarak tanımlanmıştır. Yapı kavramı, bina kavramına göre daha geniş bir kapsama sahiptir. Bir yapının bina olup olmaması, TCK 184.maddesi kapsamında düzenlenmiş bulunan İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu bakımından önemlidir. TCK 184.madde düzenlemesinde hukuka aykırı yapılaşma yerine, hukuka aykırı bina yapılmasının cezalandırılması konu edilmiştir.

2. Hukuka Aykırı Yapı Kavramı

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi talebiyle ilgili idareye, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına, başvuran özel hukuk kişilerinin taleplerinin konusu, hukuka aykırı olan bir yapının hukuka aykırılığının ortadan kaldırılmasına yönelik bir idari işlem tesis edilmesidir. Bu noktada, hukuka aykırı yapı olarak tanımlanan yapıların neler olduğunun belirlenmesi gerekir. Kanun koyucu Geçici 16.madde düzenlemesiyle hukuka aykırı yapının ne olduğuna ilişkin temel noktaları işaret etmiştir. Buna göre, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılar, hukuka aykırı yapılar olarak kabul edilmiş ve bu kapsamda bulunan yapıların hukuka uygun hale getirilmesine yönelik olarak İdareye işlem tesis etme yetkisi verilmiştir.

B. YAPI KAYIT BELGESİ KAVRAMI

Yapı Kayıt Belgesi kanun koyucu tarafından tanımlanma yoluna gidilmemiş olmakla birlikte, Kanunda belirlenen koşulları taşıyan ve hukuka aykırılıklar nedeniyle yaptırımlarla karşılaşması gereken yapıların, hukuka aykırılıklarını yasal olarak ortadan kaldıran idari bir işleme bağlı olarak düzenlenen yazılı belgeye Yapı Kayıt Belgesi denilmektedir. 

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmiş olmakla, hukuka aykırılık vasfı taşıyan yapı sadece hukuki düzende yasal hale gelir. Yapının fen ve sağlık koşullarına uygun hale getirilmesine yönelik fiziki ve inşai bir düzeltme söz konusu değildir. Ruhsatsız ya da ruhsat ve ekinde yer alan projelere-belgeler aykırı yapıldığı için hukuka aykırılık taşıyan yapılara hiç müdahale edilmeden, hesaplanan maddi karşılık ödenmek suretiyle yasal hale getirilmesine yönelik olarak düzenlenen izin belgesine Yapı Kayıt Belgesi denilmektedir.

II. YAPI KAYIT BELGESİNİN DÜZENLENME KOŞULLARI

Yapı Kayıt Düzenleme yetkisi kanun koyucu tarafından belirlenmiş idareler tarafından kullanılır. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesine yönelik özel hukuk kişilerinden gelen başvuruları alan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı birimleri, öncelikle başvuru konusu talebin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16.maddesi kapsamında kalıp kalmadığını değerlendirmek durumundadır. Geçici 16.madde kapsamında kalan, madde kapsamında Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi mümkün olan başvurular hakkında işlem tesis edilmesi gerekir.

İmar Kanunu’nun Geçici 16.maddesi kapsamında, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenme koşullarına bakıldığında, konuya ilişkin, zamana ilişkin, yapının bulunduğu araziye ve arazinin imar planlarındaki fonksiyonuna ilişkin koşullar düzenlenmiş olduğu görülmektedir. Yapı Kayıt Belgesinin bir idari işlem olmasından hareketle düzenlenme koşullarını, idari işlemin temel unsurları açısından değerlendirmek yerinde olacaktır.

A. YETKİLİ İDARE

Kanun koyucu, İmar Kanunu’na eklenen Geçici 16.madde düzenlenmesiyle getirilen yetkiyi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının (Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı) kullanmasını hükme bağlamıştır. Bakanlık adına Yapı Kayıt Belgesi düzenleme yetkisini il müdürlükleri kullanacaktır.

B. ŞEKİL KOŞULU

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi sürecinde özel hukuk kişilerinin e-devlet sistemi üzerinden müracaat etmeleri ya da doğrudan Bakanlık birimlerine müracaat etmeleri üzerine işlem tesis edilecektir. Yapı Kayıt Belgesinin düzenlenmesinde, ilgilisinin müracaatı ve beyanı üzerinden işlem yapılması tercih edilmiştir. Beyanda eksiklik bulunması durumunda düzeltilmesi imkânı sağlanmış, kasıtlı yanlışlık bulunması durumunda ise yaptırım öngörülmüştür. Yapı Kayıt Belgesinde, ilgilisinin müracaatı üzerine, beyanda bulunanın ortaya koyduğu veriler esas alınarak işlem tesis edilmektedir.

C. NEDEN KOŞULU

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenme işleminin neden unsuru olarak Kanun koyucu, afet riskine karşı hazırlık yapılması, kayıtsız yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacını-gerekçesini ortaya koymuştur. Bahse konu amaçları sağlamaya yönelik olarak, ortada var olan hukuka aykırı yapılara ilişkin işlem tesis edilecektir. 

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenme işleminin nedeni, yasal koşulları taşıyan bir hukuka aykırı yapının varlığıdır. Usulüne uygun olarak yapılmış, koşulları taşıyan bir başvurunun bulunması nedeniyle işlem tesis edilmektedir. Yapı Kayıt Belgesi düzenleme iradesinin nedeni, ortada hukuka aykırı bir yapının bulunması ve bu aykırılığın afet riskine hazırlık, yapı kayıt sisteminin sağlıklı tutulması, imar barışının sağlanması gibi temel ihtiyaçlar üzerinde olumsuz etkilerinin doğmasını önlemektir.

D. KONU KOŞULLARI

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi iradesinde, işlemin konusu elbette ki hukuka aykırı bir yapıya hukuka uygunluk kazandırılmasıdır. Ancak, işlemin konu unsuru kapsamında hukuka aykırı her yapıya ilişkin başvuru kabul edilmemektedir. 

Yapı Kayıt Belgesi müracaatında bulunulması için işlemin konu unsuru noktasında, zaman, yapının bulunduğu arazinin mülkiyet koşulları, yapının bulunduğu yerin fonksiyon koşulları başlıkları altında gruplandırılması mümkündür.

1. Zaman Yönünden Konu Koşulları

Zaman koşulu, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesinde hakkın doğumu ve kullanımı bakımından özel bir öneme sahiptir. Yasa koyucu, 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış olan hukuka aykırı yapılar için, 31.10.2018 tarihine kadar müracaat edilmesi ve 31.12.2018 tarihine kadar belirlenen bedelin ödenmesi koşullarının gerçekleşmesini Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi için şart koşmuştur. Kanun koyucu tarafından verilen yetkiyle başvuru ve ödeme sürelerinde uzatmalar söz konusu olabilse de yapının ortaya çıkış tarihi itibariyle belirlenmiş bulunan 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış olma koşulu zorunlu olarak düzenlenmiştir. Bu tarihten sonra inşa edilen hukuka aykırı yapılar bakımından bu yola başvuru imkânı yoktur.

2. Mülkiyet Yönünden Konu Koşulları

Yapı Kayıt Belgesine başvuruda bulunulması için hukuka aykırı yapının bulunduğu arazinin, başvurucunun mülkiyetinde ya da hazineye ait olması, belediyelerin mülkiyetinde bulunan bir arazi olması gerekir. Üçüncü kişilerin mülkiyetinde bulunan bir arazi üzerine kaçak inşaat yapılmak suretiyle Yapı Kayıt Belgesi düzenlenip hukuki bir statü elde edilmesi ve hukukun korumasından yararlanılması mümkün değildir.

3. Arazinin Fonksiyonu Açısından Konu Koşulları

Hukuka aykırı yapının bulunduğu arazinin fonksiyonu bakımından Yapı Kayıt Belgesinin düzenlenmesinde bazı istisnalar getirilmiştir. Öncelikle, kamunun mülkiyetinde olup üzerinde hukuka aykırı yapılaşma bulunan parsellerin sosyal donatı alanlarında kalmaları durumunda, arazi mülkiyetini satın almak suretiyle Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapının bulunduğu alana sahip olma olanağından yararlanmak mümkün olmayacaktır. Kamunun arazisi üzerinde kaçak yapılaşma suretiyle hukuka aykırı bir yapılaşma varsa, bu kişilerin arsayı satın almak suretiyle hukuka aykırı yapılarını hukuki korumaya almak üzere Yapı Kayıt Belgesine müracaat etmeleri mümkündür. Bununla birlikte, kamunun bu parsellerinin plan fonksiyonunun sosyal donatı alanı başlığı altında kamunun ortak kullanımına tahsis edilmiş olmaması gerekir.

Geçici 16.madde düzenlemesinde yer alan istisnalar açısından da bir arazi fonksiyon uyuşmazlığı söz konusudur. Boğaziçi Kanunu kapsamında İstanbul Boğaziçi Sahili ile Öngörünüm bölgeleri içerisinde kalan ve düzenleme ekinde yer alan kroki ile belirlenen alan, Tarihi Yarımada olarak ifade edilen, İstanbul Fatih İlçesinin Eminönü-Sultanahmet Bölgesine ait ekli kroki sınırları ile Gelibolu Milli Parkı içerisinde Tarihi Alan Başkanlığı sınırlarında bulunan hukuka aykırı yapılar bakımından Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmeyecektir. 

E. AMAÇ KOŞULU

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi işleminin amacı olarak Kanun koyucu, afet riskinin önlenmesi, yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amaçlarını belirlemiştir. Belirlenen özel amaçlar üzerinden kamu yararının sağlanması hedeflenmiştir. Geçici 16.maddede düzenlenen bu özel amaçlar açısından Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi, afet riskiyle mücadele bakımından kamu yararı sağlamaya imkân vermeyecektir. Aksine, afet riskini artıran bir etkisi olduğu açıktır.

III. YAPI KAYIT BELGESİ DÜZENLENMESİNDE İSTİSNALAR VE SİT ALANLARINDA UYGULANMA SORUNU

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi imkânı, siyasi iradenin bir tercihi olarak ortaya çıkan, yapıların kayıt altına alınması, imar barışının sağlanması ve afet riskine karşı tedbir alınmasına yönelik olarak getirilmiş bir yetki olmakla birlikte, bütün hukuka aykırılık iddialarını ortadan kaldırma gücüne sahip değildir. Yetkinin kullanılmasında Kanun koyucu tarafından belirlenen koşulların varlığının aranması gibi düzenleme-sınırlama etkisine sahip gerekliliklerin dışında, bir kısım alanlarda uygulanmasının kapsam dışı bırakılması yönünde de hükümler getirilmiştir.

A. YAPI KAYIT BELGESİNİN HUKUKİ DURUMU VE DÜZENLENME KOŞULLARI

Dosya içeriğinde yer alan yapı kayıt belgesinin(belgelerinin) Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından düzenlenen yapı kayıt belgesinin iptali yönünde bir işleme rastlanılmamıştır. Bununla birlikte tespit ve yapı tatil tutanağına konu binanın hukuki durumunun ortaya konulması açısından yapı kayıt belgesinin hukuki durumunun irdelenmesi gerekecektir.

3194 sayılı İmar Kanununa eklenen geçici 16.maddeyle, madde içerisinde sayılan, Boğaziçi Kanununun sahil ve öngörünüm bölgesine ilişkin kroki sınırları içerisinde, Tarihi Yarımada(Fatih İlçesi) sınırları içerisinde yer alan kroki kapsamında kalan alanla, Çanakkale Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığına ilişkin belirlenen sınırlar dışında kalan alanlardaki bütün hukuka aykırı yapıların, aykırılık durumları doğrultusunda ödenecek bedel karşılığında yapı kayıt belgesi düzenlenerek hukuka uygun hale getirileceği düzenlenmiştir. Uygulamaya ilişkin esasları belirleyen idari düzenleme de mevcut istisnalar sayılmıştır. Buna karşılık uygulamada bazı idareler, 3194 sayılı İmar Kanunun 4.maddesinde sayılan Kanunun genel istisnalarını gerekçe göstererek düzenlenmiş bulunan yapı kayıt belgelerinin iptali yönünde kararlar alma yoluna gitmektedirler. Kanuni idare ilkesi gereği, Bakanlık tarafından kullanılan bir idari yetkinin, aksi kanunlarda düzenlememiş olması durumunda, ancak yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereği, Yapı Kayıt Belgesinin düzenleyen idare tarafından iptal edileceğinden tereddüt yoktur. Buna karşılık bir kısım idareler iptal kararı alabilmektedir. Dosya kapsamında düzenlenmiş bulunan Yapı Kayıt Belgelerinin iptali yönünde bir idari karar bulunmadığından ayrıntıya girilmesine ihtiyaç yoktur.

3194 sayılı Kanunun 4.maddesi ve Geçici 16.maddesi birlikte değerlendirildiğinde iki farklı yaklaşım ön plana çıkacaktır. Birinci yaklaşım, kanun koyucunun istisnaya istisna getirdiğinin kabulüdür. İkinci yaklaşım ise, inceleme konusu ihtilaf bakımından bu iki maddenin birlikte uygulanma durumunun değerlendirilme imkanının araştırılmasıdır.

B. YAPI KAYIT BELGESİ DÜZENLEME YETKİSİNİN SİT ALANLARINDA UYGULANABİLİRLİK SORUNU

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesini isteme ve idari işlem tesis ederek hukuka aykırılık durumunu hukuken ortadan kaldırma yetkisinin genel uygulama düzenlemesi ve çerçevesinde ortaya konulan kurallara uygun olması durumunda, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının alan ölçeğinde korunmasına yönelik olarak belirlenen özel statülü alanlarda kullanılmasının mümkün olup olmadığı noktasında uygulamada ciddi tereddütler bulunmaktadır.

Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarıyla birden çok korunması gerekli taşınmaz varlığın bulunması nedeniyle belirlenen daha geniş koruma statüsü sağlayan sit alanlarında var olan hukuka aykırı yapılara ilişkin Yapı Kayıt Belgesi talepleri idare tarafından kabul edilip belge düzenlenmektedir. Buna karşılık, düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin sit alanlarında bulunan yapılara ilişkin olduğu gerekçesiyle iptal edilmesine yönelik kararlar alınabilmektedir. Daha da önemlisi ya da ilginci ise, düzenlenmiş bulunan Yapı Kayıt Belgesinin iptali yönünde bir idari karar olmamasına rağmen, adli ya da idari yargı mercileri tarafından Belgenin varlığı göz ardı edilerek karar verilebilmektedir. Oysa, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi bir birel koşul işlemdir. Hukuk düzeninde tanımlanmış olan bir hukuki statünün başvuruya konu taşınmaz bakımından kazanılmasını sağlar. Aksine bir karar verilip, idari ya da yargısal bir kararla ortadan kaldırılmadan Yapı Kayıt Belgelerinin sağladığı hukuki statünün gereklerinin hukukun teminatı altında olduğunun kabulü gerekir.

Bu noktada, sit alanlarında bulunan yapılara ilişkin olarak düzenlenmiş bulunan Yapı Kayıt Belgelerinin hukuki geçerliliğinin belirlenmesi, idare tarafından iptal edilmesinin gerekli olup olmadığı, Geçici 16.madde kapsamında düzenlenmesinin mümkün olup olmadığı, yargı yerleri tarafından iptali olanağının varlığı gibi konuların belirginleştirilmesi önemlidir.  Yapı Kayıt Belgelerinin sit alanlarında yer alan hukuka aykırı yapılar bakımından uygulanıp uygulanmayacağının tespitine yönelik olarak, Geçici 16.madde düzenlemesinin İmar ve Koruma mevzuatları bakımından değerlendirilmesi gerekir. 

1. İmar Kanunu’nun Geçici 16.maddesinin 4.maddeye İstisna Getirdiği Yaklaşımı

3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16.maddesinde yer alan düzenlemede, açıkça sayılmak suretiyle istisna getirilen alanlarda bulunan hukuka aykırı yapılara, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi mümkün değildir. Buna karşılık, Geçici maddede açıkça düzenlenen alanın dışında kalan ve düzenlemede yer alan koşulları taşıyan hukuka aykırı yapıların bütünü için Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi imkânı getirilmiştir. 31.12.2017 tarihinden önce yapılan, üçüncü kişilerin arazileri dışında yapılmış bulunan hukuka aykırı yapılara ilişkin olarak Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmek suretiyle mevcut yapılarda var olan hukuka aykırılık sorunu çözüme kavuşturulmuştur. 

Geçici 16.madde düzenlemesinin özellikle sit alanları bakımından uygulanma imkânı olup olmadığı temel tartışma olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada Kanun koyucunun iradesinin ne olduğuna bakılarak bir sonuca ulaşılması mümkündür. Geçici 16.maddede yer alan istisna hükümlerine bakıldığında üç coğrafi alanın istisna edildiği görülmektedir. İstisna edilen bu üç alanın koruma statülerine bakıldığında, Boğaziçi sahil ve öngörünüm bölgesine ilişkin kroki sınırları içerisinde kalan alanın doğal sit ve özel bir kanuni düzenlemeye bağlı olarak yapılaşmaya kapalı bir alan olduğu, tarihi yarımada sınırları içerisinde belirlenen bölgenin 1.derece arkeolojik sit vasfının ön plana çıktığı ve Çanakkale Tarihi Alanın ise tarihi sit alanı olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. 

Şayet, İmar Kanunu’nun 4.maddesindeki istisnaların uygulanması yönünde bir yaklaşım söz konusu olsa ve 2863 sayılı Kanun kapsamında kalan alanlarda Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmeyeceği yönünde bir irade bulunsaydı, Geçici 16.madde kapsamında sayılan istisnaların düzenlemeye konulması anlamlı olmayacaktı. Zira, bu alanlar zaten çok yoğun koruma tedbirlerine muhatap olan doğal, arkeolojik ve tarihi sit vasıfları baskın olan ve üzerine ilave olarak, kentsel-doğal-tarihi sit vasıfları da eklenen bölgelerdir. Bu durumda bu alanlarda şayet 4.maddede sayılan istisnalar uygulanacaksa zaten Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyecektir. Buna karşılık kanun koyucu bu alanları açıkça sayarak istisna getirmek suretiyle 4.maddede sayılan İmar Kanunu hükümlerinin uygulama istisnasına, Geçici 16.madde düzenlemesi bağlamında bir istisna getirmiştir. Bu doğrultuda, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesine ilişkin Geçici 16.madde düzenlemesi, madde metninde sayılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma uygulaması kapsamında özel olarak korunması istenen alanlar dışındaki koruma alanlarında Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi gerekir. 

Bu başlık altında yapılan yorumlarda, Kanun koyucunun iradesinin ne olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sit alanlarında var olan hukuka aykırı yapılara Yapı Kayıt Belgesi düzenlenerek hukuka uygunluk statüsü sağlanmasının taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması gerekliliğini açık ve ağır bir şekilde ihlal ettiği yönündeki görüşlere karşı bir savunma geliştirme amacı yoktur. Sit veya taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarında hukuka aykırı yapılaşmaya izin verilmemesi gerekliliği, aksi yönde bir düzenlemenin Anayasaya aykırılık sorunu oluşturacağı gibi temel itirazlara karşı, en azından yıllarca koruma uygulamasının temel karar alıcısı bir Kurulda üyelik ve başkanlık yapmış biri olarak, benim bir savunma geliştirmem mümkün değildir. Buna karşılık, İdare Hukuku alanında akademik çalışmalar yapan bir bilim adamı olarak, Kanunda var olan düzenlemenin anlamının ne olduğunu ortaya koyarken objektif olma gereği olarak Geçici 16.madde düzenlemesinin kapsamının koruma gereklerine aykırı olsa da sit alanlarını da kapsadığını vurgulamak durumundayım.

2.İmar Kanunu’nun 4.maddesine İstisna Oluşturmayacağı Yaklaşımı ve Geçici 16.maddesiyle 4.maddesinin Birlikte Uygulanma İmkanının Değerlendirilmesi

Kanun koyucunun düzenlemesinde, Geçici 16.madde düzenlemelerinin madde metninde belirlenen istisna alanları dışında, kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarında mevcut hukuka aykırı yapılar bakımından uygulanması iradesi açık olmasına rağmen, bir kısım idareler, İmar Kanunu’nun 4.maddesinde yer alan istisna hükümlerini gerekçe göstererek düzenlenmiş yapı kayıt belgelerinin iptali yoluna gitmektedirler. Yapı kayıt belgesi iptal işlemlerine karşı açılan davalarda idari yargı yerleri davayı reddetmek suretiyle yapı kayıt belgesi iptallerinin hukuka aykırı olmadığına karar vermektedir. Ancak, yapı kayıt belgesi iptal kararı veren idari merciler ve bu iptalleri hukuka aykırı görmeyen idari yargı mercilerinin imar kanununun 4.madde düzenlemesine aykırı hareket ettikleri açıktır. Zira, Kanunun 4.maddesinde istisna olarak belirlenen özel düzenleme alanlarına ilişkin olarak (2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu özelinde), İmar Kanunu’nun 2863 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olmayan düzenlemeleri kültür ve tabiat varlıklarının korunması uygulamalarında da geçerli olacaktır.

Kanun koyucu 3194 sayılı İmar Kanunu’nda mutlak bir istisna getirmemiş, özel Kanunlarda var olan düzenlemelere aykırı olmayan İmar Kanunu hükümlerinin istisna edilen alanlarda da uygulanması uygulanmasını tercih etmiştir. Bu durumda, Geçici 16.madde hükümlerinin dosya kapsamında sit alanlarında uygulanma imkanının var olup olmadığının değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Örnek olarak arkeolojik sit alanlarında yapılaşma koşulları ele alınacak olursa, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu tarafından arkeolojik sit alanlarında I., II.  ve III.derece sit alanı sınıflandırılması belirlenmiştir. I.derece arkeolojik sit alanlarında bilimsel araştırma dışında zemine yapılacak fiziki ve inşai müdahaleler yasaklanmışken, II. ve III.derece arkeolojik sit alanları 658 sayılı İlke Kararına göre; Koruma-kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlardır. İlke kararları, sit alanı olarak belirlenen ve belli sınırlar içerisinde bir arazi ölçeğinde koruma altına alınan alanlar başta olmak üzere, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına yönelik idari uygulamaların, gözetim ve denetimlerin temel ilkelerini belirleyen emredici idari düzenlemelerdir. Dayanağını açıkça 1982 Anayasası ve 2863 sayılı Kanundan kaynaklanan emredici-teknik-idari düzenlemelerdir.

II.derece ve III.derece arkeolojik ve doğal sit alanlarında, maliklerin özel hukuk kapsamındaki kullanımlarına izin verilen koruma kullanma statüsü, kontrollü şekilde bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmesini, arkeolojik bir kalıntıya rastlanılması durumunda, gerekli koruma tedbirleri alınarak koruma kullanma dengesinin sağlanmasını öngören bir hukuki statüdür. Diğer bir ifadeyle II. ve  III.derece arkeolojik-doğal sit alanları hakkında mutlak bir yapılaşma yasağı olmaması bir yana, sit alanı dışındaki imar parsellerinin sahip olduğu yapılaşma haklarına II. ve III.derece arkeolojik-doğal sit alanlarında bulunan parseller de sahiptir. II. ve III.derece arkeolojik-doğal sit alanlarında yapılaşma sürecinde sadece zemine yapılacak müdahaleler bakımından ilgili idarenin personelinin, Koruma Bölge Kurulu kararı doğrultusunda, müze görevlisi arkeologların temel ve hafriyat süreçlerini takip etmesi gerekliliği bulunmaktadır. 

Özel koruma mevzuatı ve imar mevzuatı açısından yapılaşmaya açık olduğu tartışmasız olan, inşai faaliyetlerin imar mevzuatı kapsamında yürütüldüğü, inşaat ruhsatı düzenlendiği dosya içeriğinden açıkça görülen inceleme konusu parsele ilişkin olarak, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesinin Kanunun gereği olduğu ve Geçici 16.madde kapsamında yapıldığı görülen hukuka aykırı eklemelerin Yapı Kayıt Belgesiyle hukuka uygun olduğunun kabulü gerekir. Başka bir ifadeyle, inşai faaliyet izni verilen sit alanlarında, Geçici 16.madde düzenlemesi, 2863 sayılı Kanun hükümleriyle uyumlu olduğundan, inceleme konusu yapıya ilişkin Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi hukuka uygundur. Nitekim, idari yargı yerleri İmar Kanunu’nun 4.maddesinde getirilen istisnanın mutlak bir istisna olmadığını, inceleme konusu uyuşmazlığın niteliğine göre, Geçici 16.maddenin sit alanlarında uygulanabilir olup olmadığının değerlendirilmesinin hukukun gereği olduğu yönünde kararlar vermeye başlamıştır. İzmir BİM 4. İdari Dava Dairesi 2020/942 Esas, 2020/1606 Karar sayılı ve 01.12.2020 tarihli İstinaf Kabul kararında, III.derece arkeolojik sit alanlarının kesin yapılaşma yasağına tabi olmadığı, gerekli izinler alınması koşuluyla yapılaşmaya açık olduğu, Geçici 16.madde koşullarını taşıması durumunda Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesinin hukuka uygun olacağını karara bağlamıştır.

Yapı Kayıt Belgesi düzenleme yetkisinin kullanım alanının belirlenmesinde, I.derece arkeolojik ve I.derece doğal sit alanı olarak belirlenmiş ve kesin yapılaşma yasağı getirilmiş koruma alanları dışında kalan alanlarda geçerli olacağının kabulüyle, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması gerekliliği ile taşınmaz mülkiyet hakkının hukuka uygun kullanım hakkının korunması zorunluluğu arasında, kabul edilebilir bir denge kurulduğunun kabulü gerekir.

SONUÇ

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi, Kanun koyucunun bir tercihi olarak idareye tanınan bir yetkidir. Özel belirlenmiş üç coğrafi alanda, Boğaziçi, İstanbul Tarihi Yarımada olarak belirlenen alanlarda krokiyle tespit edilen sınırlar içerisinde kalan hukuka aykırı yapılarla, Çanakkale Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı sınırları içerisinde kalan yapılara ilişkin olarak Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyeceği açıkça ortaya konulmuştur. Belirtilen istisna alanların dışında, yetkinin kullanılmasına ilişkin düzenleyici-belirleyici-sınırlayıcı kurallar getirilmiştir. 

Zaman sınırlaması getirilerek 31.12.2017 tarihinden önce inşa edilmiş hukuka aykırı yapılar için yetki verilmiş ve bu yetkinin süresi içerisinde kullanılması kurala bağlanmıştır. 

Hukuka aykırı yapının bulunduğu alana ilişkin kurallar getirilmiş, üçüncü kişilerin-özel hukuk kişilerinin mülkiyetinde bulunan arazilerde yer alan, başvurucunun mülkiyeti ya da kamunun mülkiyetinde olanlar hariç, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyeceği ortaya konulmuştur. Hazine ya da kamu kurumları-yerel idarelerin mülkiyetinde bulunan arazilerde var olan hukuka aykırı yapılara ilişkin başvurularda, başvuranın parsel-arazi mülkiyeti sorununu çözümlemesi şartıyla Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi imkânı getirilmiştir. Buna karşılık, kamuya ait arazilere ilişkin plan-projelerde kamusal bir fonksiyon tanımlanmışsa üzerinde başvurucuya ait yapı bulunsa dahi Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyecektir.

 Geçici 16.madde düzenlenmesinde yer alan istisnaların doğal, arkeolojik ve tarihi sit statüsüne sahip alanlar olduğu dikkate alındığında, Kanun koyucunun sit alanları konusunda ayrıca bir istisna getirmediği görülmektedir. İmar Kanunu’nun 4.maddesinde var olan istisna hükümlerinin Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi yetkisinde bir istisna olarak görülmediği açıktır. Buna karşılık, Kanunun bu düzenlenmesinin taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma gereklerine aykırı olduğu ve Anayasanın 63.maddesi hükümleriyle açıkça çatıştığı tartışmasızdır.

İmar Kanunu’nun 4.maddesinde yer alan istisna hükmünde, İmar Kanunun 2863 sayılı Kanunla çatışmayan hükümlerinin koruma uygulamalarında da geçerli olacağı düzenlenmiştir. Bu noktadan konuya bakıldığında, sit statüsü verilen alanlarla taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının birel korunmasına ilişkin tayin edilen koruma alanlarında kesin yapılaşma yasağı bulunan durumlar dışında, Yapı Kayıt Belgesi düzenleme yetkisinin geçerli olacağının kabulü gerekir. I.derece arkeolojik sit alanları, I.derece doğal sit alanları-Kesin Korunacak Hassas Alanlar ile tekil koruma altına alınmış taşınmaz varlıklarının kesin koruma alanlarında yapılaşma izni verilemeyeceğinden bu alanlarda Yapı Kayıt Belgesi düzenleme yetkisi kullanılamayacaktır. Bu alanların dışında kalan alan alanlarda Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi İmar Kanunu’nun 4.maddesi ve Geçici 16.maddesi hükümlerine uygun olacaktır. Bu yaklaşım, kültür ve tabiat varlıklarının koruma gereklerine uygun olacağı gibi, mülkiyet hakkının korunması gereklerine de uygun olacaktır.