12 EYLÜL 2010 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN DEVLETİN ÇOCUĞU KORUMA GÖREVİNE ETKİLERİ VE ALINACAK TEDBİRLER

                                                                                                          Nusret İlker ÇOLAK*

 

Devlet yapılanmasında bir toplumun bulunması ön koşuldur. Devletin millet unsurunu oluşturan insan topluluğunun sosyolojik durumu devleti doğrudan etkiler. Güçlü bir devlet için, sosyal dayanışması güçlü bir topluma ihtiyaç duyulacağı aşikârdır. Toplumun sosyal dokusunda ortaya çıkan sorunların devleti yakından ilgilendirmesi kaçınılmazdır.

Devletler, toplumu oluşturan sosyal dokunun güçlendirilmesi ve korunmasına yönelik tedbirleri alma gereği duyarlar. Toplumu oluşturan bireylerin sağlıklı bir sosyal ortamda yaşamaları, kurallara uyulması ve düzenin korunması noktasında, temel koşuldur. Bireylerin sağlıklı bir sosyal ortamda yaşamaları ancak aile düzeninin korunmasıyla mümkün olur. Ailenin korunması görevi, zorunlu olarak çocukların korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını da içerir. Aile kurumunun korunması, sadece kanunda yasaklar getirilmekle korunmaz. Ailenin sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak Devletin sorumluluk üstlenmesi de gerekir[1]. Çocuk ve ailenin korunmasını ayrı başlıklar olarak görmek ve ayrı görevler olarak tanımlamak mümkün değildir. Aileyi korumadan çocukların sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve topluma yararlı bireyler haline gelmesi mümkün olmayacağı gibi, aile kurumunun korunması ve ayakta tutulmasına yönelik tedbirler alınmadan çocukların korunmasına ve istismarının önlenmesine yönelik faaliyetlerin başarılı olması da mümkün değildir. Bu noktada devlet, çocuk ve ailenin korunmasına yönelik olarak kendini görevli saymış ve görevi anayasal düzeyde ortaya koymuştur[2].

Çocuk ve ailenin korunmasına yönelik olarak devlet, bir yandan aile kurumunun korunmasına yönelik ekonomik, sosyal, hukuki ve benzeri tedbirleri alırken, diğer yandan çocukların korunması ve kollanmasına yönelik olarak etkin bir çalışma düzeni kurmak zorundadır. Çocuk ve ailenin korunmasına yönelik olarak alınması gereken tedbirlerin aksatılması, bu görevde başarısız olunması, devletin kendi geleceğini tehlikeye atması anlamına gelecektir. 1982 Anayasasında yer alan düzenlemelerde, çocuk ve ailenin korunmasına yönelik olarak, ailenin korunması, çocukların şiddet ve istismarının önlenmesi görevi devletin anayasal görevleri arasında yer almıştır. Anayasa koyucu çocuk ve ailenin korunması görevini devletin temel görevi olarak kabul etmiştir. Bu görev kapsamında devlet, çocuk ve aile konusunda alınacak tedbirlerin belirlenmesine yönelik planlama çalışmalarını, alınacak tedbirlerin belirlenmesini, tedbirleri uygulayacak teşkilatın kurulmasını, uygun personel ve teçhizatla donatılmasını ve sağlıklı bir şekilde işletilmesini sağlamakla yükümlüdür.

Ülkelerin nüfuslarında yaşanan azalma, genç nüfus oranının düşmesi, yaşlı nüfus oranın artması ve aile birliğinin dağılması, devletin varlığını tehdit eder hale gelmiştir. Demografik yapıda yaşanan olumsuz değişim, çocuk ve ailenin korunması konusunu daha önemli hale getirmektedir. Konunun öneminin artmasına paralel olarak, anayasa koyucu çocuk ve ailenin korunmasına yönelik tedbirler konusunda yeni düzenlemeler ve sorumluluklar getirmektedir.  Bu paralelde, 1982 Anayasasında 5982 Sayılı Kanunla gerçekleştirilen ve 12 Eylül 2010 tarihli halk oylamasıyla kabul edilen düzenlemeyle, çocuk ve ailenin korunması konusunda devletin sorumluluğu daha net bir şekilde vurgulanmış ve sorumluluğunun altı çizilmiştir.

I-12 EYLÜL 2010 DEĞİŞİKLİKLERİNDE ÇOCUĞUN KORUNMASI

1982 Anayasasında 5982 sayılı Kanunla gerçekleştirilen değişiklikler arasında, çocuk ve ailenin korunmasına ilişkin devlete yüklenen görevin belirginleştirilmesi ve vurgulanması bir tercih olarak ön plana çıkmaktadır. Bu noktada çocuk ve ailenin korunması konusunda alınacak tedbirlerde pozitif ayrımcılık yapılabileceği de değişiklik kapsamına alınmıştır.

A-DEĞİŞİKLİK ÖNCESİ ANAYASAL DÜZENLEME

Çocuk ve ailenin korunması konusunda devlete görev yükleyen hükümler 1982 Anayasasının 41. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Çocuk ve ailenin korunmasına ilişkin madde başlığı değişiklik öncesi “ailenin korunması” olarak düzenlenmişti. Başlığı dışında 41. madde düzenlemesinde iki fıkra halinde, ailenin Türk toplumu bakımından taşıdığı öneme vurgu yapılmış ve devletin ailenin huzur ve refahı, ana ve çocukların korunması ve aile planlaması konusunda yerine getirmesi gereken görevler üzerinde durulmuştur.

Anayasada yer alan düzenlemelerin, çocuk ve aile konusunda devlete görevler yüklediği konusunda duraksama yoktur. Buna karşılık, devlete verilen görevlerin çerçevesi çizilirken gereksinimleri karşılamakta yeterli olmadığı da açıktır. Değişiklik öncesinde var olan ve varlığını koruyan bu düzenlemelerde, aile ve çocuğun korunması noktasında devletin alacağı tedbirlerden çok, aile planlaması konusunu ön plana çıkaracak bir dil kullanılmıştır. Oysa nüfus istatistikleri, aile planlamasına yönelik olarak anayasal düzeyde düzenleme yapılmasının gereksiz, hatta tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadır[3].

Değişiklik öncesi 1982 Anayasasının 41. maddesinde yer alan düzenlemelerde devletin ailenin refahı ve huzuru ile ana ve çocukların korunması konusunda tedbir alma yükümlülüğü düzenlenmiştir. Ancak, ana ve çocukların korunması konusu, aile planlamasıyla birlikte düzenlenmiş olduğundan, çocukların korunması noktasında alınacak tedbirlerde yetersizlik durumu ortaya çıkmıştır. Bir yandan nüfus artışını durdurma çabası içerisinde olan devletin, diğer yanda çocukların korunması konusunda etkin tedbirler alması kolay olmayacaktır. Düzenleme kapsamında, çocuk ve ailenin korunması konusunda açık hükümler getirilmesine ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Nüfus artış hızını kontrol altına almaya ve azaltmaya odaklanmış bir devlet, çocukların korunması konusunda etkin tedbirler alabilecek midir? Çocukların korunmasına yönelik olarak alınacak tedbirlerin nüfus kontrol çalışmaları üzerinde olumsuz etkiler doğurması mümkündür. Bir başka ifadeyle çocukların korunması konusunda devlete yüklenen görevlerle, nüfus artışının kontrol edilmesine yönelik tedbirler bir birlerini olumsuz etkileyebilecektir. Nüfus artış hızında yaşanan tehlikeli azalışa, Devletin çocukların korunmasına yönelik etkin tedbirler alamamasının neden olduğu göz ardı edilemez.

Çocukların korunması konusunda devletin gerekli tedbirleri alması, çocukları milli bir değer olarak kabul etmesi ve ülke yararına yetiştirilmesini sağlayacak çabalar içine girmesi anlamına gelir. Böyle bir yaklaşım ortaya konulduğunda, ailelerin çocuk sayısını artırma konusunda bir kısıtlama duygusu yaşamayacakları aşikârdır. Nüfus artışının önlenmesi konusunda en temel etken, eğitim düzeylerine bağlı olarak, ailelerin çocukların bakım ve eğitimi konusunda yaşadıkları sorunlar nedeniyle, bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları olduğu tartışmasızdır.

B-ÇOCUĞUN KORUNMASI VE KABUL EDİLEN YENİ ANAYASAL DÜZENLEME

1982 Anayasasında yapılan değişiklikle ortaya çıkan ilk önemli değişiklik, 41. maddenin üst başlığı “ailenin korunması ve çocuk hakları” olarak değiştirilmesidir. Ailenin korunması konusunda alınacak tedbirler kapsamında, çocukların hakları olduğu ve bu hakların korunması gerektiği fikri anayasal temele kavuşmuştur. Yapılan düzenlemeyle birlikte, taraf olunan çocuk haklarına ilişkin uluslar arası sözleşmelerde yer alan yükümlülüklerin anayasal bir görev olarak devlete verilmesi yolunda gidilmiştir[4].

1982 Anayasasının 41. maddesine eklenen fıkralarla, öncelikle çocuklarla ilgili haklar düzenlenmiş, sonrasında ise devlete çocukların korunmasına yönelik ilave tedbirler alma görevi verilmiştir.

Kabul edilen düzenlemeyle; çocukların bakım ve korunmadan yararlanma, çocuğun yüksek yararına açıkça aykırı olmadığı sürece anne ve babasıyla doğrudan ve kişisel ilişki kurması ve sürdürmesi çocuklara tanınan haklar olarak anayasa tarafından korunma altına alınmıştır(AY m.41/III).

Kabul edilen yeni anayasal düzenlemeyle çocuklara verilen haklara ilave olarak, devletin koruma görevine de ilaveler yapılmıştır. Yeni düzenlemeye göre devlet, çocukların şiddete ve her türlü istismara karşı korunmasını sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür(AY m.41/IV). Çocuklara karşı her türlü istismar ve şiddetin önlenmesi görevinin kapsamının ve içeriğinin ne olacağı kanunla düzenlenecektir. Yeni düzenleme, çocukların şiddet görmesi ve istismara uğramasında önleme görevinin devlete ait olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Çocukların şiddete ve istismara karşı korunması amacıyla alınacak tedbirlerin kapsamı geniş tutulmuştur. Devlet, korunmaya yönelik olarak alınacak tedbirleri belirlerken çocukların yüksek yararını göz önünde bulundurarak hareket edecektir. Yapılan uygulamaların eşitliğe aykırı olduğu iddia edilemeyecektir. 1982 Anayasasının kanun önünde eşitlik başlığını taşıyan 10. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz”(10/III).

1982 Anayasasında 5982 Sayılı Kanunla ve 12 Eylül 2010 günü gerçekleştirilen halk oylamasıyla yapılan değişikliklerle, çocuklarla ilgili kimi hakların anayasal güvenceye kavuşturulması sağlanmış ve çocukların şiddet ve istismara karşı korunmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasına yönelik olarak devlete yeni görevler yüklenmiştir.

 

II-YENİ DÜZENLEMENİN DEVLETİN ÇOCUĞU KORUMA GÖREVİNE ETKİLERİ

1982 Anayasasının 41. maddesinde gerçekleştirilen değişikliklerle beraber, devletin aile ve çocuk konusunda yerine getirmesi gereken genel görevler kapsamında, çocukların hakları ve şiddet ve istismara karşı korunmayı sağlayacak tedbirlerin alınması bir görev olarak kabul edilmiştir. Yeni anayasal düzenlemeyle birlikte önemli sonuçlar ortaya çıkmıştır. Çocuk ve ailenin korunması görevinde çocuğun yüksek yararı ekseninde hareket edilmesi, bakım ve korunmadan yararlanma, anne ve babayla kişisel ilişki kurulması ve sürdürülmesi, çocukların kimden gelirse gelsin şiddete ve her türlü istismara karşı korunması yeni anayasal düzenlemenin sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.

A-Çocuğun Yüksek Yararının Esas Olması

1982 Anayasasında 12 Eylül 2010 halk oylamasıyla gerçekleştirilen değişiklikle, çocukların korunmasına esas olanın çocuğun yüksek yararının korunması olduğu açıkça ortaya konulmuştur. Çocuğun yüksek yararının ne olduğu konusunda elbette farklı yorumlar ortaya konulabilir. Ancak, çocuğun yüksek yararının fiziki ve ruhsal yönden sağlıklı bir şekilde gelişmesinin sağlanması ve kendisine ve topluma yararlı olacak bir eğitim-öğretim almasına fırsat verilmesi merkezli bir yarar olduğu tartışmasızdır. Çocuğun yüksek yararı, doğru bir eğitim-öğretimin sağlanması, fiziki ve ruhi bakımdan her türlü olumsuz etkinin önlenmesi ve gelişiminin sağlıklı bir çizgide devam ettirilmesi anlamına gelmektedir. Amaç, çocukların gelişiminde ortaya çıkması olası sorunların en aza indirilmesidir. Öncelik çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesine ve eğitimine imkân verilmesidir.

Anayasa koyucu irade, çocuğun yüksek yararının zorunlu kılması durumunda, çocuk bakımından son derece önemli olan anne ve babasıyla ilişki kurma hakkının dahi engellenebileceğini öngörmüştür. Çocuğun yüksek yararına aykırı olacaksa, anne babanın çocukla olan ilişkisinin önlenebilmesi, ancak bu durumun açıkça çocuğun zararına olmasına bağlıdır. Çocuğun sağlıklı gelişiminde tabii olan çocuğun ebeveyniyle birlikte olması ve onların kontrolü altında gelişiminin ve eğitiminin gerçekleştirilmesidir. Çocuğun yüksek yararının gerektirmesi durumunda anne ve babasıyla ilişkisi engellenerek, bakım ve koruması Devlet tarafından alınacak tedbirler doğrultusunda gerçekleştirilebilecektir.

B- Çocuğun Bakımdan ve Korumadan Yararlanması

Çocuğun bakımdan ve korunmadan yararlanması, taraf olunan uluslar arası sözleşmelerin gereği olarak, devletin yerine getirmesi gereken görevler olarak anayasal düzleme taşınmıştır. Bakımdan ve korumadan yararlanmanın iki başlık altında değerlendirilmesi ve gruplandırılması mümkündür.

1.Sağlık Güvencesinden ve Yardımdan Yararlanma

Devletin sağlık güvencesi sağlaması, sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın, bütün çocukların sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlandırılmasını gerektirir. Devlet, toplumun sağlıklı bir şekilde devamlılığını sağlamak amacıyla, çocukların sağlıklı bir şekilde gelişimlerini sürdürmelerine yönelik olarak ihtiyaç duyacakları sağlık yardımını, tedavi ve bakımları kendilerine sağlamak durumundadır. Bu yolla çocuk ölümlerinin ya da sağlık hizmetlerinde aksama nedeniyle sakatlıkların önlenmesi mümkün olacaktır.

Sağlık güvencesinden yararlanma hakkı, çocuklara sosyal güvence sağlanmasını zorunlu kılar. Çocuklara sosyal güvence sağlanması tek başına yeterli olmaz. Devlet, ihtiyaç duyulması durumunda, çocukların bakımına doğum öncesinde başlamakla da yükümlü olmalıdır. Çocukların sağlıklı gelişimi, doğum öncesi sürecin de sağlıklı bir şekilde geçirilmesini gerektirir. Çocukların doğum öncesi bakımı kapsamında devlet, annelerin sağlıklı beslenmesine ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasına fırsat sağlayacak tedbirleri almakla yükümlü olacaktır[5].

2.Özel Bakıma ve Eğitime Muhtaç Olanlara Özel Tedbirler Uygulanması

Korunma ihtiyacı içerisinde olan çocuklara yönelik tedbirler içerisinde, özel bakım gerektirenlerin durumunun ayrıca ele alınması gerekir. Çeşitli engelleri bulunan ve normal tedbirlerle korunması mümkün olmayan çocuklar için özel tedbirler alınması gerekir. ZEVKLİLER, “Körler ya da iyi göremeyen, sağır ya da iyi duyamayan, adale, kemik ve hareket sisteminde özrü olan sakatlar, üstün zekalılar ve istidatlılar, geri zekalılar ve eğitimi zor olan çocukları” özel bakım ve koruma tedbiri alınması gerekenler olduğu görüşündedir[6]. Çocuklara özel bakım sağlanması, bakıma muhtaç olan çocuklara kamu imkânları kullanılarak sağlanacak desteği ifade eder. Sağlanacak destek, özel tedavi gereksinimlerinin karşılanması, barınma yeri temini, bir başkasının yardımı olmadan yaşamını sürdüremeyecek durumda olanlara bakım hizmeti verilmesi, çocuğun yakınlarına kamusal destek sağlanması gibi çeşitli şekillerde karşımıza çıkar.

Bakıma muhtaç olan çocuklar olarak, en başta engelli çocuklar karşımıza çıkar. Fiziksel ya da zihinsel engelli çocukların bakımının sağlanması özel bir çaba gerektirdiğinden, devlet bu konuda gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Devlet engelli çocukların bakımı, sağlık hizmetleri, özel eğitimlerinin sağlanması gibi çeşitli tedbirleri almak suretiyle görevini yerine getirecektir[7].

Engelli çocukların eğitimi konusunda Devletin izlemesi gereken yol ve kullanması gereken yöntemlere ilişkin olarak, yükümlülüklerinin, saygı duyma, koruma, yerine getirme, belli bir davranışta bulunma ve hedeflenen sonuçları ortaya çıkarma şeklinde sınıflandırılması mümkündür[8]. Devlet özel bakıma muhtaç olan çocukların eğitimi konusunda hareket tarzını bu yaklaşım üzerinden yürütmelidir. Engelli çocukların bakım ve eğitiminin kapsamı, bu çocukların oyun hakkını da içerecek şekilde düzenlenmek durumundadır[9].

C- Çocuğun Anne ve Babasıyla Kişisel İlişki Kurması ve Sürdürmesi

Çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesinde ailenin katkısı ve önemi göz ardı edilemez. Çocuklar, aile ortamında sağlıklı bir şekilde gelişir ve kişilik kazanır. Çocukların normal ve sağlıklı bir şekilde gelişimi, ancak sağlıklı bir ailede gerçekleşebilir[10]. Devlet, çocukların öncelikle ve vazgeçilmez olarak anne ve babasıyla ilişki kurmasını ve sürdürmesini sağlamak zorundadır. Anne ve babayla ilişki kurma çocuk açısından öncelikli bir hak ve gereksinimdir[11]. Bu gereksinim doğrultusunda devletin kimi durumlara çözüm üretmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar. Anne ya da babanın kısıtlanması/mahkûmiyeti ya da çocuğun mahkûm olması gibi durumlarda da çocuğun anne ve babasıyla ilişki kurma hakkının dikkate alınması ve cezai yaptırımların ve infazının bu doğrultuda düzenlenmesi gerekir.

Çocuğun anne ve babasıyla ilişki kurma hakkı bir hak olarak tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kullanılması çocuğun zarar görmesine yol açacaksa, kamu gücü kullanılarak engellenmesi mümkündür. Bir başka ifadeyle, çocuğun anne ve babasıyla ilişki kurması bir haktır ve engellenmesi ancak bu ilişki çocuğun sağlığını, fiziki ve ruhi gelişimini olumsuz etkiliyorsa devlet tarafından engellenebilir. Çocuğun anne ve babasıyla ilişki kurma ve sürdürme hakkı, çocuk bakımından bir hak olduğu kadar, çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişimini sağlaması bakımından da zorunluluktur. Devlet bu zorunluluk doğrultusunda, çocuğun mümkün olduğu kadar anne ve babasıyla bir arada yaşamasına imkân hazırlamak durumundadır[12].

D- Çocuğun Şiddet ve İstismara Karşı Korunması

Devletin çocukları korumakla görevli olduğu noktasında tereddüt bulunmamakla birlikte, bu korumanın kapsamının ne olacağı ve hangi önceliklere uyularak koruma tedbirlerinin işletileceği önemli bir konudur. Küçüklük ve bedensel, ruhî, ahlâkî ve fikrî

gelişmenin tehlikede olması durumu söz konusuysa, koruma tedbirlerinin devreye girmesi gerekir. Devlet, çocuk olarak tanımlanabilecek yaşta olanların, fiziki ve ruhi gelişmesinin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesine imkan oluşturmakla görevlidir[13]. ZEVKLİLER, korunması gerekli çocukları; “Bedenî, ruhî, ahlâkî ve fikri gelişmeleri tehlikede olup ta ana babası olmayan, ana babası tarafından terk edilen küçüklerle ana babası mevcut olmakla beraber onlar tarafından fuhşa, dilenciliğe, alkollü içkileri ve uyuşturucu maddeleri kullanma alışkanlığına veya serseriliğe itilen veya ana babanın kendisine karşı olan vazifelerini yerine getirmekten aciz bulunduğu veya kasten yerine getirmemeleri dolayısıyla ana babadan velayet hakkı nez’edilen çocuklar korunmaya muhtaç çocuklar” olarak tanımlamaktadır[14].

Anayasada gerçekleştirilen değişiklikle birlikte, çocuğun istismara karşı korunması anayasal bir görev olarak devlete yüklenmiştir. Devlet, çocuğun her türlü istismarını engellemekle görevlidir. İstismar, çocuğa yönelmiş bir fiziki veya psikolojik istismar olabileceği gibi, bir çocuğun kullanılması suretiyle bir başka çocuk ya da büyüğe karşı hukuk dışı bir harekette bulunulması şeklinde de karşımıza çıkabilir[15]. Çocuğun istismar edilmesi, çocuğa yönelmiş bir hareketi kapsadığı gibi, çocuğun bir suça itilmesini de kapsar.

Çocuğun şiddete karşı korunmasında durum istismardan daha farklıdır. Şiddete karşı korunma, çocuğun şiddet mağduru olmasının önüne geçilmesi demektir. Çocuğa yönelmiş bulunan şiddetin kimden geldiğinin bir önemi yoktur. Ailesinden gelse dahi, devlet çocuğa yönelmiş şiddeti önlemek zorundadır. Şiddeti önlemek mümkün olmuyorsa çocuğun şiddete karşı korunmasına yönelik devlet tarafından tedbirler alınması gerekir. Çocuğun şiddete karşı korunması, anne ve babasıyla ilişki kurma ve sürdürme hakkının sınırlanma nedeni olarak da karşımıza çıkabilir. Çocuğa karşı şiddet uygulan ebeveyn, çocuğun anne ve babasıyla ilişki kurma ve sürdürme hakkıyla koruma altına alınan yararı gerçekleştirme yeteneğini kaybetmiş sayılır. Şiddetin olduğu yerde, çocuğun maddi ve ruhi bakımdan sağlıklı bir gelişim göstermesi mümkün olmaz. Böyle bir olumsuzluğun ortaya çıkması durumunda, anne ve babayla ilişki kurma ve sürdürme hakkının korunması gerekçe gösterilerek, çocuğa uygulanan şiddetin devamına izin verilmesi çocuğun yüksek yararına aykırıdır.

III-ÇOCUĞUN KORUNMASINA YÖNELİK OLARAK ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

Çocukların şiddet ve istismara karşı korunması görevinin gereği olarak ihtiyaç duyulan tedbirlerin neler olduğunun ortaya konulması ve uygulanması devletin görevidir. Devlet, çocukları şiddet ve istismara karşı korumaya yönelik olarak, öncelikle alınması zorunlu olan tedbirleri belirlemek durumundadır.

A-Çocuk Hakları ve Koruma Bilincinin Oluşturulması/Yükseltilmesi

Çocuk haklarının kabulü ve çocukların özel ilgiye muhtaç olduğunun toplumsal bilinç haline gelmesi, çocuk hakları ve çocukların korunması konusunda ön koşuldur. Çocuk haklarının varlığını kabul etmeyen, çocuğa değer vermeyen, çocuğu üretimde yardımcı olarak gören, hayatın kaçınılmaz bir gereği olarak çocukların da sorumluluk alması gerektiği inancında olan bir toplumda, çocukların korunması çabalarının sonuçsuz kalması kaçınılmaz bir sonuçtur.

Tarım ve sanayide vasıfsız ve kayıtsız elaman olarak istihdam edilen, sokak satıcılığı yaptırılan, dilendirilen, sokağa itilen, suça bulaşan/bulaştırılan ve sürecin sonunda toplumdan dışlanan çocukların varlığı, çocuk hakları ve çocukları koruma konusunda sosyal bilinç eksikliğinin acı sonucudur. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasının önlenmesi, çocukların korunmasına yönelik bir sosyal bilincin oluşmasıyla mümkündür. Sosyal bilincin oluşturulması/oluşması, devlet politikaları kadar, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla da yakından ilgilidir.

1.Çocukların Eğitilmesi/Bilinçlendirilmesi

Çocuk hakları ve çocukların korunması bilincinin oluşmasında, öncelikle çocukların eğitilmeleri gerekir. Duyarlılıkları en üst düzeyde bulunan çocukların, kendileri gibi çocuk olan bireylerin hakları ve uğradıkları mağduriyetler konusunda kazanacakları bilinç, çocukların korunmasında en etkili tedbir olacaktır. Aileler, çocukları tarafından ortaya konulan duyarlılığın bir parçası olma konusunda daha istekli olacaklardır.

Çocukların eğitilmeleri konusunda asıl önemli nokta, çocukların kendilerine yönelecek istismar ve şiddet konusunda bilinçli hale getirilmesidir. Verilen eğitimle çocukların kendilerine yönelmesi muhtemel tehlikeler konusunda uyanık olmaları sağlanacaktır. Kendisine kim ya da kimlerden zarar gelebileceğini, zararın ne şekilde gelebileceğini, bu risklere karşı alınması gereken asgari tedbirlerin neler olduğunu bilen bir çocuğun koruma konusunda daha avantajlı bir durumda olacağı açıktır[16].

2.Ailenin Eğitilmesi/Bilinçlendirilmesi

Çocuk hakları ve çocukların korunması konusunda ailenin eğitilmesi bir başka önemli noktadır. Aile öncelikle çocuklarının haklarının bulunduğu ve bu haklara saygı gösterilmesi gerektiğini kabul etmelidir. Bu konuda ailenin eğitilmesi ve çocukları hak sahibi bireyler olarak öncelikle anne ve babasının kabul etmesi çok önemlidir. Çocuklarının hakları olduğunu ve korunmaya muhtaç olduğunu kabul eden ailelerle çocuk istismarının önlenmesi mümkün olabilir. Çocuklarını aileye ekonomik katkı sağlayan kişiler olarak gören bir anlayış yerine, öncelikle eğitilmeleri ve sağlıklı bir şekilde gelişmeleri gerektiğini kabul eden bir yaklaşımın gelmesi gerekir.

Çocuklarının hakları bulunduğunu kabul eden ve çocukların korunma ihtiyacı olduğunun bilincine varan ailelerin, çocukların istismar edilme tehlikesine karşı bilinçlendirilmeleri gerekir. Aileler, öncelikle kendileri çocuk istismarında anahtar olarak kullanılan davranış kalıplarını kendileri bilecek ve gereken tedbirleri alacaklardır. Gerekli tedbirlere ilave olarak, çocukların tehlikelere karşı bilinçli hale getirilmesine katkı olarak, çocukların eğitimine de destek olacaklardır.

3.Kamu Görevlilerinin Eğitilmesi/Bilinçlendirilmesi

Çocukların korunmasına yönelik tedbirlerin başarılı olması, bu görevi doğrudan yerine getiren ya da dolaylı olarak bu görevle ilgili olan kamu görevlilerinin eğitilmesiyle mümkün olacaktır. Çocukların korunmasına yönelik idari faaliyetlerde görev alan kamu personelinin yerine getirmekte oldukları görevlerin bilincinde olması başarı için ön koşuldur. Çocukların korunması, eğitilmesi ve topluma kazandırılmasının öneminin farkında olmayan ya da bu durumu önemsemeyen kamu görevlilerinin alınan tedbirlerin başarısını engelleyecekleri açıktır. Devlet, çocukların korunmasına yönelik belirlemiş olduğu tedbirleri uygulayacak kamu görevlilerini doğru seçmek ve bu kişileri görevleri konusunda eğitmekle de görevlidir. Çocuk koruma konusunda alınacak tedbirlerin ne kadar yerinde olduğu, belli oranda bu tedbirlerin kimler tarafından uygulandığına da bağlı olacaktır.

Kamu görevlilerinin çocuk koruma faaliyetleri konusunda eğitilmesi gerekliliği bütüncül olarak ele alınmalıdır. Çocuk koruma faaliyetleriyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili olan bütün personelin eğitime tabi tutulmaları gerekir. Sosyal hizmet görevlileri, kolluk görevlileri, eğitim-öğretim faaliyetlerinde görev alanlar gibi doğrudan ilgili olanların çocukların korunmasına yönelik tedbirlerle ilgili eğitilmeleri gerektiği gibi, sağlık hizmetleri alanında çalışanlar, yerel idare görevlileri ve benzeri personelin de çocuk koruma faaliyetleri konusunda bilinçlendirilmesinde zorunluluk vardır.

4.Toplumun Eğitilmesi/Bilinçlendirilmesi

Çocuk koruma konusunda toplumun bilinçlendirilmesi, çocukların korunmasına yönelik olarak alınacak tedbirlerin başarılı olmasını birinci dereceden etkileyecek bir çalışmadır. Çocukların korunmasına yönelik tedbirler esas olarak, çocuğun yaşadığı toplum tarafından kabul gördüğünde başarı sağlanabilir. Sosyal ortamda, çocuğun şiddet görmesi ya da istismarına yönelik olarak, bilinçli bireylerin bulunması, yaşanması olası sorunların doğmadan önlenmesine imkân sağlayacaktır. Çocuklara yönelik olumsuzlukların giderilmesi bilinçlendirilmiş toplum tarafından doğrudan gerçekleştirilebileceği gibi, kamu personeline zamanında bildirilmesi suretiyle mağduriyetin önüne geçilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Çocukların korunması konusunda toplumun bilinçlendirilmesinin en önemli sonucu, toplumun sosyal sorumluluk faaliyetleri yoluyla çocukların korunması çalışmalarına destek vermeleri olacaktır.

Genel olarak bilinçlendirme çalışmalarında, bilimsel olarak ortaya konulan verilerin, kitle iletişim başta olmak üzere, çeşitli iletişim kanalları ve yollarıyla ilgililere ulaştırılması ve bu verilerden çıkarılan sonuçlar doğrultusunda alınması gereken tedbirlere vurgu yapılması gerekir. Ortaya konulan böyle bir çalışma sonucunda hem çocukların tehlikeler konusunda uyanık olmaları, hem de ailelerin nelere dikkat etmesi gerektiği tespit edilip bilinçlendirilmesi sağlanırken, diğer yanda kamu görevlilerinin görevleri konusunda daha duyarlı ve bilinçli olması sağlanacaktır. Böyle bir bilgilendirme sonucunda toplumun da etrafında olup bitenler konusunda daha duyarlı davranacağı, gördüğü olayları en azından ilgililere bildirmek suretiyle sürece katkı sağlayacağı açıktır.

B-Çocukların Korunması Konusunda İdari Teşkilatlanmanın Yeniden Şekillendirilmesi

1982 Anayasasının 41. maddesinde gerçekleştirilen değişikle devlete yüklenen çocuklara yönelik şiddetin ve her türlü istismarın önlenmesine yönelik tedbirleri belirleme ve alma görevi, kaçınılmaz olarak idari yapılanmaya gidilmesi sonucunu doğurur. Çocukların şiddet ve istismara karşı korunmasına yönelik var olan idari yapılanmaların bu görevleri yerine getirme konusunda yeterli olup olmayacağının değerlendirilmesi suretiyle teşkilatlanmanın gözden geçirilmesi bir gerekliliktir. Sosyal hizmetler konusunda var olan idari yapılanmanın geçmiş uygulamalarında ortaya çıkan aksamalar, yeni görevlerin gereğini yerine getirme konusunda tereddütlere neden olmaktadır. Bu noktada idari yapının yeniden değerlendirilmesi yerinde olacaktır.

C-Çocuğa Yönelik Suçların Önlenmesine ve Acil Müdahaleye Yönelik Tedbirlerin Alınması

Çocukların şiddete ve istismara karşı korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasında öncelik önleyici faaliyetler olacaktır. Buna karşılık, önleyici çalışmaların başarılı olamadığı durumlarda gerçekleştirilecek acil müdahale tedbirlerinin belirlenmesi ve etkin bir şekilde uygulanması da önem taşımaktadır. Çocuklara yönelmiş bir tehlike ortaya çıktığında tehlikeyi doğuran durumla etkin mücadeleye imkân veren tedbirler, risklerin ortadan kaldırılmasında birincil öneme sahiptir. Risklerle mücadeleye yönelik etkin tedbirler belirlenmesi, mağduriyetlerin önlenmesinin yanında, bu türden davranışlara karşı önleyici etkiye de sahip olacaktır.

Kayıp ya da kaçırılmış çocukların bulunmasına yönelik olarak alınacak tedbirler, kayıpların bulunmasında etkili olduğu kadar, çocuklara yönelik kaçırma girişimlerinin belli bir oranda engellenmesinde de etkili olacaktır.

Kayıp ya da kaçırılmış çocukların bulunmasına yönelik alınacak tedbirler, ailenin alacağı tedbirler ve kamunun alacağı tedbirler olarak iki başlık altında toplanabilir.

1.Ailenin Alacağı Tedbirler

Kayıp çocuklar konusunda ailenin alacağı en temel tedbir, kaybolan çocuğun bulunmasına katkı sağlayacak bilgi ve belgelerin zamanında ve sağlıklı bir şekilde kamu görevlilerine verilmesidir. Kaybolan çocukla ilgili sözlü tarif ve tanımlamalarla yapılacak bir arama çalışmasının ne kadar başarıya ulaşacağı tartışmalıdır. Kayıp ya da kaçırılmış çocuklarla ilgili ailelerin güncel bir fotoğraf dahi sağlayamadığı bir durumda aramanın başarılı olması zor olacaktır. Böyle bir durumda, ailenin çocukla ilgili sözlü olarak yapacağı bilgilendirmenin yanında, çocuğun kimliğini açıkça ortaya koyacak bilgileri de vermesi gerekir. Kaçırılma ya da kayıp vakalarında, kamu otoriteleri tarafından gerçekleştirilecek arama çalışmalarında, başarı sağlanması kayıp ya da kaçırılan çocuğa ilişkin doğru bilgilerin varlığına bağlıdır. Aileler, çocuklarla ilgili olası bir kayıp ya da kaçırılma durumunda gereksinim duyulacak bilgileri elde hazır bulundurmaları durumunda, yapılacak arama ve kurtarma girişimleri daha hızlı ve etkili sonuç verecektir.

Çocukların bulunmasını kolaylaştırmaya yönelik olarak, çocuğun güncel fotoğrafı, diş sağlığı ve yapılan müdahalelere ilişkin bilgiler, parmak izi, fiziki görünümüne ve yapısına ilişkin bilgiler, DNA incelemesi yapabilmeye imkân veren doku örneği gibi verilerin bilinmesi, arama ve kurtarma çalışmalarında çok değerli olan ilk saatlerin veri ve bilgi toplamayla geçirilmesine engel olacaktır. Aileler, bahse konu bilgileri olası bir durumda kullanmak üzere, kendi kontrolleri altında, güvenli bir ortamda tutmak suretiyle saklamak üzere bir set haline getirmeyi bir seçenek, bir tedbir olarak düşünmek durumundadırlar[17]. Kayıp ya da kaçırılmış çocukların bulunmasına yönelik çalışmalarda gerekli verilerin hazır tutulması noktasında ailelerin teşvik edilmesi ve bilgilendirilmesi idarenin işlerini kolaylaştıracaktır.

2.İdarenin Alacağı Tedbirler

Şiddete maruz kalma ya da her türlü istismara uğrama riski taşıyan durumlarla mücadele edilmesi sürecinde, idare çocukların bulunduğu alanlarda teknik altyapı ve personel bakımından gerekli güvenlik tedbirlerini almakla yükümlüdür. Çocuk kaçırma ya da kayıplarıyla mücadele sürecinde, kötü niyetli kişilerin çocuklara kolaylıkla ulaşabilmesine zemin oluşturan ortamların bertaraf edilmesi gerekir. Okul ve çevresinin, çocukların oyun alanının, internet salonlarının ve benzeri yerlerin çocuklar açısından güvenli hale getirilmesi birinci öncelik olmalıdır. Bahse konu alanların çocuklar açısından güvenli hale getirilmesi fiziksel mekândan kaynaklanan istismarın önlenmesini sağlayacaktır.

Çocuklara yönelik tehlikelerin önemli bir kısmı sanal ortamlardan gelmektedir. İnternet ortamında ulaşılabilen ve çocukların gelişimini olumsuz etkilemesinin yanında doğrudan istimrarına da zemin hazırlayan tehlikelerin önlenmesi de önemlidir. Bilinçlendirme amaçlı yapılan eğitimlere ek olarak idare, sanal ortamı çocuklar bakımından güvenli hale getirecek tedbirleri de almakla yükümlüdür. Fiziki mekânda çocuğa ulaşamayan kötü niyetli kişilerin, sanal ortamlar aracılığıyla çocuğa ulaşıp istismar edebilme riskinin de ortadan kaldırılması gerekir.

İdare çocuklara yönelmiş şiddet ve her türlü istismarla mücadele ederken, kaybolan ya da kaçırılan çocuklara ait resmi bilgilerin adli kolluk birimlerinin paylaşımına açılması bir gerekliliktir. Çocukların eğitim-öğretim görmekte oldukları okullarda tutulan bilgilerin ve sistemde var olan resimlerin, kolluk görevlilerinin erişimine açılması ve öğrencilerin resimlerinin eğitim-öğretim yılı başlarken güncellenmesi, arama ve kurtarma çalışmalarına belli oranda katkı sağlayacaktır.

D-Sivil Toplumun Sürece Katılımının Sağlanması/Teşvik Edilmesi

Çocukların korunması, şiddet ve istismarın engellenmesinde temel sorun bazı çocukların az ya da çok şiddet ve istismara açık hale gelmesidir. Çocukların tehlikelere açık hale gelmesi bir sosyolojik sorundur. Sorunun kaynağında çoğunlukla aile ortamında yeterli korumanın sağlanamaması yer almaktadır. Aileler tarafından yeterli korunma sağlanamayan ya da bizzat ailesi tarafından tehlikelere maruz kalmaya zorlanan çocukların korunmasında, toplumun üreteceği sosyal çözümler ve ortaya çıkacak sosyal projeler, idari tedbirlerden daha etkili olacaktır. İdare, toplumun çocukların şiddet ve istismara uğramasının önlenmesine yönelik olarak yürüteceği bilinçlendirme çalışmalarının yanında, sivil inisiyatifin koruma süresine katılmasını da teşvik etmelidir. Çocukların korunması, sosyal sorumluluğun gereği olarak toplumun önüne konulması gereken bir ihtiyaçtır. Sağlıklı bir toplumsal yapı, bir toplumsal düzen ve huzur için, çocukların korunması konusunda duyarlı olma gereği topluma anlatılmalıdır. Ailelerin kendi çocuklarının güvenliği için, yeterli güvenlik sağlanamayan çocuklara da sahip çıkmak durumunda olduklarına ikna edilmesi gerekir. Devlet bu konuda gerekli bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarını gerçekleştirmelidir.

Çocukların şiddet ve istismara karşı korunması bir kamu hizmeti olarak görülmekte ve yürütülmektedir. Ancak, bu faaliyet bir kamu hizmetinin ötesinde bir amaca yönelmiştir. Çocukların korunması, bir yandan kamu düzeninin devam ettirilmesiyle, diğer yandan da milletin devamlılığıyla ilgili olan bir faaliyettir. Çocuklarını sağlıklı yetiştiremeyen, onları koruyamayan bir toplumun varlığını sağlıklı bir şekilde devam ettirmesi mümkün olmayacaktır. Konunun önemine uygun olarak topluma anlatılması ve sosyal bir bilinçle soruna çözüm aranması gerekmektedir.

SONUÇ

12 Eylül 2010 halk oylamasıyla 1982 Anayasasının 41. maddesinde gerçekleştirilen değişiklikle birlikte, devletin çocukları şiddete ve her türlü istismara karşı koruma görevi anayasa kapsamına alınmıştır. Gerçekleştirilen bu değişiklikle, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi başta olmak üzere, çocukların korunmasına ilişkin uluslar arası sözleşmelerden doğan yükümlülükler, temel ilkeleriyle Anayasaya dâhil edilmiştir.

Getirilen düzenlemeyle çocuk haklarının temel çerçevesi belirlenmiştir. Çocuğun yüksek yararının birincil öncelik olduğu ortaya konulmuştur. Bir hak olarak çocuğun anne ve babasıyla ilişki kurması ve bu ilişkiyi sürdürmesi anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bununla birlikte, çocuğun yüksek yararına aykırı olması durumunda, anne ve babanın çocukla ilişki kurmasının engellenebileceği düzenlenmiştir. Çocukların şiddet ve her türlü istismara karşı korunmasını sağlayacak tedbirleri alma bir görev olarak anayasa koyucu tarafından devlete yüklenmiştir. Bu görev kapsamında devlet, çocukların şiddet ve istismara karşı korunmasına yönelik olarak, öncelikle tedbirlerin neler olduğunu belirleme ve sonrasında da gereğini yerine getirmekle yükümlü olacaktır.

Çocukların şiddet ve istismara karşı korunmasında alınması gereken tedbirler bağlamında öncelikle çocukların riskli kişilerden uzak tutulması gereklidir. Bu gereklilik fiziki ve sanal ortamlarda çocuğun güvenceye alınmasını zorunlu kılar. Bu doğrultuda devletin, okul ve çevresi, internet salonları, çocukların oyun alanları ve benzeri fiziki mekânlarla, internet sanal mekânlarını güvenli hale getirmesi gerekmektedir. Bu mekânlardan çocuklara yönelik risklerin önlenmesi birincil önemdedir. Güvenli internet sağlanmasında alınacak tedbirler belirlenirken, özgürlükler dengesinin kurulmasında çocuğun yüksek yararının ve bu yararın gerisinde var olan ulusal yararın dikkate alınması önemlidir. İnternet faaliyetlerinin düzenlenmesi ve kontrol edilmesi yoluyla çocukların yüksek yararının gerçekleştirilmesinde çocuklara sağlanan bu koruma, pozitif ayrımcılık kapsamında değerlendirilmelidir.

Çocuğun şiddet ve istismara karşı korunmasında top yekûn bir eğitim ve bilinçlenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Öncelikle çocuğun şiddet ve istismar konusunda eğitilmesi, sonrasında ailenin, kamu görevlilerinin ve bütün toplumun eğitilmesi gerekir. Yapılacak eğitimlerde kullanılacak argümanlar farklılık taşısa da, eğitimin amacının çocuğun korunması ve toplumun ayakta tutulması olduğu göz ardı edilmemelidir.

Çocukların korunması, çocuklara yönelik şiddet ve istismarın önlenmesine yönelik olarak idari yapılanmanın yeniden şekillendirilmesi, imkânların iyileştirilmesi kapasitenin artırılması ve benzeri konuların yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bir sosyal kamu hizmeti olarak yürütülen çocuk koruma hizmetlerinin yeni anayasal düzenlemeye göre yeniden şekillendirilmesine ihtiyaç vardır. Devlet, çocuk koruma hizmetlerinin gerçekleştirilmesine yönelik olarak farklı tedbirler ve farklı idari yapılanmalara gereksinim duyacaktır. Bu gereklilikler doğrultusunda, yeni doğanların ve bebeklerin ayrı, engellilerin fiziksel ve zihinsel olarak ayrı, eğitim çağındaki çocukların ayrı, suça itilmiş ya da bulaşmış, suç mağduru çocukların ayrı ele alındığı bir sistemin oluşturulması gerekir.

Çocukların korunmasına yönelik idari faaliyetlerin kamu hizmetinin ötesinde, kamu düzenini ve milli çıkarları ilgilendiren bir konu olduğu dikkate alınarak, sürece sivil toplumun da dâhil edilmesi gerekir. Çocukların korunmasına yönelik faaliyetlerin başarısının huzurlu bir toplum ve güçlü bir devlet açısından gerekli olduğunun topluma anlatılması ve sosyal sorunun sosyal sorumluluk kapsamında çözümünün yolu açılmalıdır. Bu konuda devletin toplumu sosyal sorumluluk projesi üretmeye ya da bir projenin parçası olmaya teşvik etmesi gerekir.



*Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

[1] CANSEL, Erol. Sosyal Devlet ve Aile, AÜHFD, Cilt: 26, Sayı: 3-4,(1969) s.16

[2] 1982 Anayasasının Üçüncü Bölüm olan Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler olarak, I nolu ana başlık olan “ailenin korunması ve çocuk hakları” başlığı altında 41. maddede bu görev devlete yüklenmiştir.

[3] Sanıldığının aksine, nüfus artış hızında bir azalma söz konusudur. Türkiye genelinde kadınların ortalama doğum sayısı 2009 yılı itibariyle 2 çocuktur. Nüfus artış hızında yaşanan düşüş devam etmektedir ve 2009 yılı itibariyle ortaya çıkan bu tabloya göre, ortalama olarak her ailenin iki çocuk sahibi olmasından hareketle, nüfus artışının durduğunu söylemek mümkündür. Daha da vahimi, nüfus artış hızında yaşanan gerileme, ilerleyen yıllarda ülke nüfusunda gerileme yaşanacağını göstermektedir. Bakınız. T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu, 2009 Doğum İstatistikleri,                                http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=6346

[4] Çocuk haklarına ilişkin özellikle Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde devletin yerine getirmesi gereken görevlerin temel çerçevesi anayasa kapsamına alınmıştır.

[5] 31.5.2006 Tarih ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (16.6.2006 Tarih ve 26200 Sayılı Resmi Gazete), 60. ve devamı maddelerinde yer alan düzenlemelere göre; çocuklar, sosyal güvenceden yararlanacaklardır.

[6] ZEVKLİLER, a.g.m., s.201

[7] Engelli çocukların eğitimlerine yönelik olarak, 30.5.1997 Tarih ve 573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle, özel eğitime muhtaç olan çocukların eğitilmesine yönelik olarak alınacak tedbirlere ilişkin hükümler getirilmiştir.

[8] ÇAĞLAR, Selda. Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Engellilerin Eğitim Hakkı ve Devletin Yükümlülükleri, Beta Yayınevi, İstanbul, 2009, s.120-128

[9] ÖZDAMAR, Demet/ SUCU, Gamze C. Çocuğun Oyun ve Dinlenme Hakkı, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi,  Sayı: 17-18, s.96-97

[10] ZEVKLİLER, Aydın. Türk Hukukunda Korunmaya Muhtaç Çocuklar, AÜHFD, Yıl: 1968, Cilt:25, Sayı: 1-2, s.173

[11] Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Kanuni bir zorunluluk olmadan velayet ana ve babadan alınamaz. GENÇCAN, Ömer Uğur, Kadın ve Çocuk Hakları, Ankara, 2006, s.97

[12] AKYÜZ, Emine, Çocuğun Aile İçinde Korunması ve Hâkimin Velayet Hakkına Müdahalesi, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Günleri, 17-18 Kasım 1995

[13] ZEVKLİLER, a.g.m., s.178-182

[14] ZEVKLİLER, a.g.m., s.184

[15] Çocuk istismarı konusunda bakınız: POLAT, Oğuz. Tüm Boyutlarıyla Çocuk İstismarı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007

[16] Çocuklara yönelik istismar girişimlerinde kullanılan anahtar davranışların neler olduğu, ülke ve bölgelere göre, yaşanılan vakalardan çıkarılıp bu konularda duyarlı olmanın öğretilmesi, belli bir oranda riskleri azaltacaktır. Kaçırılan çocukların büyük bir kısmının yolda kulaklıkla müzik dinleyenler olması, araba içerisinde birinin yol tarifi istemesi nedeniyle arabaya yaklaşılması durumunda arabaya zorla alınması, yardım isteme bahanesiyle çocuğu kapalı/bilinmeyen bir mekâna götürülmesi gibi davranış örnekleri çıkarılarak çocukların eğitilmeleri sağlanmalıdır.

[17] Amerika Birleşik Devletlerinde, çocukların kaybolması ya da kaçırılması durumunda kolluk güçlerinin arama kurtarma çalışmalarına kolaylaştırmak ve hızlandırmak üzere, Çocuk Tanıtım Setleri hazırlanması bir yöntem olarak kabul edilmiştir. Bu yöntemde aileler, çocukların tanınmasına imkan tanıyacak verileri, parmak izi ve DNA araştırması için doku örnekleri de dâhil, özel olarak imal edilen kitleri kullanmak suretiyle hazır tutma yönünde bir uygulama içerisindedirler. Çocukların kaybolması ya da kaçırılması durumunda bu kitler kolluk görevlilerin teslim edilmekte ve arama çalışmaları süratle başlatılmaktadır. Kayıp ya da kaçırılmış bulunan çocukların kurtarılmasında çok önemli olan ilk iki saatlik zaman diliminin gerçekten arama çalışmalarıyla geçmesi, gerekli bilgi ve belgelerin hazır olmasıyla doğrudan ilgilidir. Çocuk  Tanıtım Seti (Child ID Kit) konusunda bakınız: http://www.fingerprintamerica.com/c_idcomplete.asp  e.t.:01.11.2010